Anlaması ve anlatması biraz uzun sürüyor ama sonuç mükemmel. Düşünsenize, Cameron Diaz'ın sol göğsüne dünyada kaç kişi dokunabiliyor.
Dikkat ederseniz yavaş yavaş ileri düzeyde web tasarımcıların bildiği konuları öğrenmeye başlıyorsunuz. Son yaptığımız uygulamayla ilgili küçük bir eklemede daha bulunayım. Son uygulamada Camy'nin çeşitli bölgelerine <area href="..."> kod ve parametresiyle link koymayı sağladık. nohref parametresiyle tersini yapabilirdik. Önce tüm fotoğrafa <a href="..."> ile link koyar, sonra da bazı bölgelerde <area nohref="..."> kodu ve parametresini kullanarak linkten arınmasını sağlayabilirdik.
Önce Düşük Sonra Yüksek Kaliteli Resmi Yükleme
Web tasarımcıların sorunlarından bir tanesi de uzun yüklenen resimlerle, metinleri bir arada kullanmak. Web sayfası yüklenirken, kaliteli ve büyük resimlerin yüklenmesi o kadar uzun sürer ki bazen kullanıcıyı bezdirir. Bu nedenle başka bir taktik geliştirilmiştir. Sayfaya önce resmin kalitesi düşük bir dosyası yüklenir, sonra yavaş yavaş kaliteli resim yüklenmeye başlanır. Bu taktik artık pek kullanılmıyor, bu nedenle örnek vermiyorum.
Resim Dosyalarını Hizalama
<img> kodunun konumunu belirleyen parametreler aşağıda görünmektedir. Açıklamalarda alt seviye ile taban seviyenin aynı şey olmadığına dikkat edin. Resimler genellikle bu parametreler yerine genellikle görünmez tablolar kullanılarak konumlandırılır. Ama aynı satır veya paragrafları paylaşan küçük resimlerle, metinler yapacaksanız bu parametreler çok işinize yarayacaktır.
align="left" Resmi metinin sol tarafına yerleştirir.
align="right" Resmi metnin sağ tarafına yerleştirir.
align="top" Satırdaki en yüksek donatının (yazı, resim vb.) üst seviyesini hizalayacak şekilde resmi yerleştirir.
align="texttop" Satırdaki en yüksek yazının üst seviyesini hizalayacak şekilde resmi yerleştirir. (genellikle top ile aynı işlevi görür, ama her zaman değil)
align="middle" Satırın taban seviyesini, resmin orta yükseklik seviyesine getirir.
align="absmiddle" Satırın orta seviyesini, resmin orta yükseklik seviyesine getirir.
align="baselign" Satırın taban seviyesini, resmin taban seviyesine getirir.
align="bottom" baselign ile aynı işlevi görür.
align="absbottom" Resmin alt seviyesini, satırın alt seviyesine getirir.
codeDivStart() <html>
<head>
<title>Evrenin Evrimi</title>
</head>
<body>
<b>align="left"</b><br><br>
<img src="yer.gif" align="left">Yeni galaksilerin, yıldızların ve kendi gezegenler sistemimizin oluşmasına çoğu zaman, evrenin, yıldızların ve yıldız sistemlerinin evrim süreci diye bakılır. Burada kullanılan “evrim” sözcüğü tabi ki, canlıların evrimindekinden farklı bir anlamdadır. Her iki durumda da bir “evrimleşme” vardır, ancak farklı bilimlerin çalışma alanlarına girerler. Canlıların evrimi biyolojik bilimlerin, evrenin ve evreni oluşturan birimlerin evrimi ise fiziksel bilimlerin inceleme konusudur.<br><br><br>
<b>align="right"</b><br><br>
<img src="yer.gif" align="right">Evrenin evriminin en azından beş-on milyar yıl kadar önce başladığının kanıtları tartışma götürmez derecede açıktır. En çarpıcılarından biri de, uzak galaksilerin kaçış hızlarıdır. Evrenin bir bütün olarak genişlediği, ilk kez 1920’lerin sonunda ve 1930’ların başında Amerikalı astronom Edwin Hubble tarafından uzak yıldız ve galaksilerden gelen ışığın dalga boyundaki değişmelerin incelenmesiyle ortaya çıkarıldı (Hubble, 1929; Hubble ve Humason, 1931). Geriye doğru ekstrapole ederek astronomlar, genişlemenin 10 ila 20 milyar yıl kadar önce başladığını tahmin ediyorlar.<br><br><br>
<b>align="top"</b><br><br>
<img src="yer.gif" align="top">Çok daha yoğun bir başlangıç halinden genişleme düşüncesinin gerçek olduğu, 1965’te Bell laboratuarlarındaki radyo-astronomların, ilk evrenden bugüne ulaşmış zayıf bir “radyastatik” bulmalarıyla kanıtlanmış oldu (Penzias ve Wilson, 1965). Üstelik bu zayıf radyasyonun yoğunluğu “genişleyen evren” modelinden beklenen yoğunlukla tam tamına aynıydı. Önceden yapılan tahminlerin gerçekliğini gösteren bu buluş, evrenin 100 milyar santigrad derecelik bir başlama sıcaklığındaki yoğun halinden bugünkü biçimine evrimleştiğine ilişkin bilimsel teoriye büyük bir güç katmıştır (Weinber, 1977).<br><br><br>
<b>align="texttop"</b><br><br>
<img src="yer.gif" align="texttop">Bazı elementlerin radyoaktif izotopları değişmez bir kendiliğinden bozunmayla, başka elementlerin kararlı izotoplarına dönüşürler. Buradan evrenin milyarlarca yıldır var olduğuna ilişkin bir yığın kanıt daha bulunmuştur.<br><br><br>
<b>align="middle"</b><br><br>
<img src="yer.gif" align="middle">Dünya, meteor ve ay örneklerindeki radyoaktif izotoplarla bunların kararlı bozunma ürünlerinin bağıl oranlarının incelenmesi, yaşlarının 4.5 milyar yol kadar olduğu sonucuna götürmektedir. Elde edilen bulgular, yıldızların evrimi teorisinden yola çıkılarak yapılan tahminlerle ve yaşamın, canlıların evrimi için gereken zamanla tümüyle uyuşmaktadır. Evrenin yaşının diğer bir ölçümü de uranyum izotoplarının bağıl bolluklarını inceleyerek yapılır. Yarı ömrü 700 milyon yıl olan uranyum 235 izotopunun bağıl bulunuş oranının küçüklüğü, dünyadaki Uranyum’un yaşının 7 milyar yıl olduğunu göstermektedir. Evrenin var oluşu ve evrimine ilişkin olarak ortaya koyduğumuz bu tablo nihai çözüm olmamakla birlikte, bu konuda evrenin yaşındaki gibi bir belirsizlik yoktur.<br><br><br>
<b>align="absmiddle"</b><br><br>
<img src="yer.gif" align="absmiddle">Astrofizikçiler, ayrıca galaksilerin ve birer birer yıldızların, yıldız sistemlerinin oluşumuyla ilgili olarak da inandırıcı ve tutarlı hipotezler geliştirdiler. Kendi yıldız (güneş) ve gezegenlerin bugün galaksimizin görünür bölümlerinde gözlemlediğimiz gibi, yıldızlar arası boşlukta bulunan toz ve gaz bulutlarının yoğunlaşmasıyla oluştuğu düşünülmektedir. Allende meteorundaki izotoplarla yapılan jeokimyasal incelemeler sonucunda elde edilen yeni bulgular, güneş sistemimizi oluşturan bu yoğunlaşmanın yaklaşık 4.5 milyar yıl önce, yakın bir yıldız ya da süpernova patlamasıyla başladığını gösteriyor. Pek çok ayrıntının bilinmemesine karşın, sürecin ana hatlarında bilim çevrelerinde tam bir görüş birliği vardır. <br><br><br>
<b>align="baselign"</b><br><br>
<img src="yer.gif" align="baselign">Yıldızların evrimiyse, daha nicel olarak da anlaşılmıştır. Yıldız evriminin bilgisayar simülasyonuyla, büyük yıldız yığınlarındaki yıldızların, gözlenen sıcaklık ve parlaklıkların karşılaştırılması sonucunda, bu yığınların 10 milyar yaşında olduğu anlaşılmıştır. Yaratılışçıların jeolojik belgelere ve evrime karşı çıkmalarının bir nedeni de, dünyanın çok genç, hatta birkaç bin yıllık olduğuna ilişkin inançlarıdır. Evrenin yaşının çok büyük (milyarlarca yıllık) olduğunu yadsımakla, yaratılışçılar; astronomi, astrofizik, nükleer fizik, jeoloji, jeokimya ve jeofizik bilimlerinden elde edilen sonuçlarla tümüyle çelişkiye düşmektedirler. Yaratılışçılar, dünyanın yaşının birkaç bin yıl olduğu sonucuna Tevrat’taki zamanlanmış olayların incelenmesi ve kayıtlı nesillerin sayılmasıyla ulaşmışladır (Renckens, 1969). Bu sonucu desteklemek için girişilen çabalardan biri de, dünyanın günümüzdeki magnetik
alanının dünya ile birlikte yaratılan alanın gittikçe yok olmakta olan bir kalıntısı olduğu ve dünyanın yaşının 10.000 yıldan fazla olması halinde, alanın ilk kuvvetinin mümkün olamayacak kadar büyük olması gerektiği iddiasıdır. Bu bilimsel olarak sınanabilecek bir iddiadır ve nitekim sınanmıştır da; sonuçta bu sav tümüyle çürütülmüştür. Bugünkü bilimsel bulgular, dünyanın magnetik alanının sıvı haldeki iç katmanlarının hareketinden oluştuğunu göstermektedir. Bu alan değişmekte ve kaymaktadır, ama kaymalar arasında gücü korunup, dünyanın merkezindeki dinamo etkileriyle sürekli yenilenmektedir.<br><br><br>
<b>align="bottom"</b><br><br>
<img src="yer.gif" align="bottom">Bilim adamları, dünyanın yaşını tam olarak bilemedikleri zamanlarda bile çok çok yaşlı olduğunu biliyorlardı. Bugün, dünyanın yaşını saptamakta bir düzineden fazla birbirinden bağımsız yöntem kullanılabiliyor. Bunlar farklı bozunma sistemlerine ve farklı bozunma sabitlerine dayalı yöntemlerdir. Ayrıca, çeşitli uranyum izotoplarının bağıl oranlarına dayanan yöntemler de kullanılmaktadır.<br><br><br>
<b>align="absbottom"</b><br><br>
<img src="yer.gif" align="absbottom">Bir kayanın yaşını incelerken, birçok değişik izotop sisteminden aynı sonuç elde edilirse, bilim adamları bu şekilde bulunan bir yaşa, daha büyük bir güven duyarlar. Değişik izotop sistemlerinin aynı sonuçları rastlantıyla vermeleri çok çok düşük bir olasılıktır. Sonuç olarak, şunu söylemek sanırım yeterli olacaktır: Her geçen gün artan jeokronolojik kanıtlar, dünyanın ve güneş sistemimizin yaşının 4.5 milyar yıl olduğunu göstermektedir.<br><br><br>
</body>
</html>